31 Temmuz 2008 Perşembe

Hairdresser On Fire (coming soon...)


Sevgili en son gittiğim kuaförüm,


Bu satırları sana tamamiyle anlamsız şekillere girerek benim asabımı bozan saçlarımı toplayıp, bandanalara hapsettiğim bir günde yazıyorum.Sen ki güzelim sırma gibi saçlarımı istediğim boyda ve şekilde kesmeyerek dünyamı kararttın. İnanmazsın, ben senden umutluydum kuaför. Diğerleri gibi olmayacaktın. Boyunu 2 cm kısalt dediysem, muhteşem bir matematik hesapıyla 2nin kübünü alıp 8 cm kısaltmayacaktın. Evet gerçekten umutluydum.Saçlarımdaki katların nasıl olması gerektiğini kavrayacak öngörüye sahipsin diye düşündüm. Ama sen tarihe karışmış bir kesim yöntemini kullanarak benim hayallerimi yıktın kuaför. Halbuki ne çok sevmiştim seni.Diğer şaklaban kuaförler gibi saçın çok yıpranmış (bu, kadınlar arasında isterseniz size bizim süper dandik bakım ürünlerinden satayım olarak bilinen parola cümlesidir), boyan gelmiş, en son kime kestirdin (bu sorunun hemen akabinde beğenmezlik ve ben olsam hayatta böyle kesmezdim bakışı atılır) dememiştin bana. İşin esasında hiç konuşmamıştın. Bu biraz yabanice olsa da, olsun be kuaför sevmiştim seni. Açık olmak gerekirse en başta, neredeyse kel biri olman aklıma kelin ilacı olsa başına sürerdi atasözünü getirmişti. Ama konduramadım. Beceriksiz kuaförler serimin son halkası olamazdın sen. Ama derler ya, insan bir şeyden çok korkarsa başına gelirmiş o şey.

Şimdi aynaya her bakışımda seni anıyorum kuaför. Bana unuttuğum küfürleri yeniden hatırlattın. Dilerim ki bütün müşterilerin tombul ve yaşlı olurlar.Dilerim ki bütün müşterilerinin yanlarında saçını kestirmek istedikleri mızıkçı ve yaramaz bir çocukları olur. Dilerim ki hiç bir şeyi beğenmeyen ve uyudukları zaman dışında hep konuşan bütün kadınlar seni bulur. Dilerim ki sevgilin her gün sana zorla saçına fön çektirir. Dilerim ki, o kokuşmuş havluları kendin de kullanmak zorunda kalırsın. Eden bulur kuaför, eden bulur...

18 Temmuz 2008 Cuma

self destrüktif yalnızlar girişimi


"Self destructive man feels completely alienated, utterly alone. He's an outsider to the human community. He thinks to himself, I must be insane. What he fails to realize is that society, has just as he does, a vested interest in considerable losses and catastrophes. These wars, famines, floods and quakes meet well-defined needs. Man wants chaos, in fact he's got to have it. Depression, strife, riots, murder, all this dread, we're irresistibly drawn to that almost orgiastic state created out of death and destruction. It's in all of us, we reveal in it. Sure the media tries to put a sad face on these things, painting them up as great human tragedies, but we all know the function of the media has never been to eliminate the evils of the world - no - their job is to persuade us to accept those evils and get used to living with them. The powers that be want us to be passive observers. Hey, got a match? And they haven't given us any other options outside the occasional purely symbolic participatory act of voting. You want the puppet on the right or the puppet on the left? I feel that the time has come to project my own inadequacies and dissatisfactions into the sociopolitical and scientific schemes. Let my own lack of a voice be heard."


Waking Life

15 Temmuz 2008 Salı

Bir Hayalkırıklığı Daha: The Happening


Sonunda merakla beklediğim son Shyamalan filmi "The Happening"i izleyebildim. Ya da İbne Kovboy, Çakma Başkan Holywood'da gibi enteresan film isimleri
çevirileri kadar olmasa da yine de hatırı sayılır bir enteresanlığı olan çeviri ismini kullanarak "Mistik Olay"ı izledim diyeyim.

Önce filmle ilgili olumlu fikirlerimden başlayayım. Kesinlikle Shymalan'la aynı fikirdeyim ve insanların dünyanın tek sahipleri gibi davranmalarını oldukça
egoistçe ve adice buluyorum. Çıkış fikri iyi, derdi dinlenilmesi gereken bir dert.Doğanın intikamını alma yöntemi de baya çarpıcı. Okuduğum birkaç yazıda
denilmiş ki 28 Days Later gibi filmlerde insanlar birbirlerine saldırıyolar, ve bu birbirine saldırarak insanlığın soyunun tükenmesine sebep vermek Batılı
bir yöntem, ama Happening'deki gibi insanların kendilerini öldürmeleri Doğulu bir yöntem. Kollektivist, bireysel çerçevesinden baktığımda bu bana gayet
mantıklı bir açıklama gibi geldi. Filmde insanların kendilerini öldürme şekilleriyle de bir şeyler anlatılmaya çalıştığına eminim ama henüz çözebilmiş değilim. Silah, ip, çim biçme makinası, cama kafa atma,aslana kolunu kopartma...Bunların arasında bağlantı kurmak için hala düşünüyorum.Çim biçme makinasının ve aslanın vahşeti gerçekten tokat gibi sahneler, bunu da belirtmek lazım. Bunların dışında zaten film doğada çekildiği için görüntü yönetmenine yapacak çok bir şey kalmamış.Hammadde yeterince iyi. Renklerin fazla parlak olmaması da yaratılmak istenen atmosfer için uygun. Çok güzel ayrıntılar var filmde. Örneğin esas kızla esas oğlan arasında geçen "senin cep telefonun da mı çekmiyor" diyaloğu tam da yerine koyulmuş ve verilmek istenen mesaj anlayana gitmiştir: "burda doğa kanunları işler ve senin lanet teknolojin hiç bir işe yaramaz!" Bir başka örnek: Son sahnedeki "aşkın rengini hatırlıyor musun / Hayır hatırlamıyorum" diyaloğu yine sıkı bir mesaj olmuş. Bir de evlerin reklamını yapan
tabelanın üzerinde yazan "You deserve it" yazısı da aklımda kalan bir gönderme. Arızalı yaşlı kadınınsa neden senaryoya dahil edildiğini anlamak zor. Ama her ne olursa olsun kesinlikle kendisine yakışan bir sonla öldürülmüş diyebilirim:) Son ana kadar intikam aldı ve insanlara olan nefretini kustu. Cadının cama kafa atarak ölmesinin sebebi dışardaki havayı camı kırarark içeri sokmak istemesiydi. Burdaki şaşırtma da çok hoşuma gitti. Seyircinin aklındaki şey kadının
saldıracak olmasıydı çünkü.

Gelelim olumsuz yönlerine.Warner Bros tarafından işine son verilen Shymalan bundan sonra yoluna düşük bütçeli filmler çekerek yol alacak gibi.Kendisinden beklenen The Sixth Sense ve The Signs gibi ses getirecek filmler yapmasıyken The Village ve Lady in the Water gibi filmlerle yapım şirketlerinin güvenini sarsmıştı.Her ne kadar ben yukarıda olumlu şeyler söylemiş olsam da bunlar The Happening'i kurtarmaya yetmiyor.Kendisinden beklenen gişe filmlerini çekmiyor Shymalan ve bu yüzden para kaybediyor.Ama hayranlarının ondan beklediğiyse gerçekten hakkını vereceği, yeteneğini konuşturabileceği bir fim. Happening'de en önce gözüme çarpan şey kötü oyunculuklar sergileniyor olmasıydı.Bir çok yerde gereksiz diyaloglar, uzun uzun bakışmalar, mimiksiz ifadeler var. Oyuncuların arasında kimya yok ve ya yeteneksizler ya da hepsi bu filmde ketlenmiş! Güzel bir hikayeyle yola çıkılmış fakat hikaye güzel örülememiş ve zenginleştirilememiş. Bir grup insanın ne olduklarını tam anlayamadıkları bir saldırıdan kaçmaları anlatılıyor.Fakat topu topu birkaç yol ayrımına geliniyor, birkaç kişinin yakınlarını kaybettiği öğreniliyor ve bir de esas oğlanla kız arasındaki çatırdayan ilişki tekrar yoluna giriyor.Arada bir de televizyonlarda çıkan saldırıyla ilgili haberleri ve teorileri dinliyoruz. Kısacası Shyamalan bir film çekmemiş de kısa bir öykü anlatıp insanlığa
ders vermiş gibi.Ayrıca, bu cama kafa atmak suretiyle kendini öldüren korkunç yaşlı kadınınsa neden hikayeye dahil edildiğini anlamak gerçekten zor.Filmlerde çok çeşitli yerlere,olaylara,insanlara, diğer filmlere gönderme yapılmasını severim.Hatta bayılırım, ama bu göndermelerin insanların anlayabileceği şekilde sunulması şartıyla.


Kısacası Shyamalan iyi başlayıp kötü bitirme hatasını tekrarlamaktan öteye gidemedi bu filmde. Ayrıntıları severim,önem veririm.Ama hiç bir zaman ayrıntıları filmi kurtarmaya yetmez.


Not: Shyamalan Aslında filmi B-movie olarak çektiğini söylemiş.Yerseniz..