'Yine bir hayalkırıklığı, yine bir arayış ve yine bir bulamayışı daha geride bıraktım. Karşımda yine anlatmak isteyen, anlamak istemeyen, konuşmak isteyen, dinlemek istemeyen bir insan var. "Yanımda olmanı istiyorum" cümlesinin anlamını bilmemesinden daha kötüsü, bu cümleyi anlamına bilmeden mottosu yapması. İnanmadığı, hissetmediği şeyleri söyleyenlerden ben ne kadar kaçmaya çalışsam, o kadar onlar beni buluyorlar. Hep beklentiler, beklentiler... Ama asla hatalardan pay çıkarmamalar...'
Bu hiç bir şey anlamadığınızı bildiğim düşünce yığınımla yollarda adımlarımı attım ve adım attığımın bile farkında olmadan mesafeler katettim. Yollar sona erdiğinde hala düşünüyordum ve şuursuzdum. Şehir bir haftadır yağmurlu ve paslıydı. Gündüz gündüze, gece geceye benzemiyordu. Şehir bir haftadır sadece griydi. Ne yemek yiyebiliyordum, ne uyuyabiliyordum. Sanki birileri başımı koyduğum yastığı dikenlerle doldurmuş gibiydi. Dikenler düşünce olmuş batıyorlardı. Uyuyamadağım gecelerde gördüğüm sabahın ilk ışıkları, görmek istemediklerimi gösteriyordu bana. Huzursuzluk ve şanssızlık birer bulut gibi üstümde geziyordu. Yolda yürürken yere bakma huyum her zamankinden daha fazlaydı sanki bugünlerde. Çünkü her kafamı kaldırdığımda yanlış durakta olduğumu düşünüp tekrar indiriyordum. Birkaç kez gri gökyüzüne baktım. Talihsizlik bu ya, bakarken gökyüzüne, önümdeki çamur birikintisine bastım. Belki de bastığım anlamsız bir çamur birikintisi değildi. Belki de bastığım görmezlikten gelmemem, basmamam gereken bir çamur birikintisiydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder